Öğretimi kolaylaştırmak için çok basit bazı yöntemler var
aslında. Bunların en başında, çocuğun yeterliliğini bilmek geliyor. Bizler bir
çocuğun yapabileceğinden çok daha fazlasını vermeye veya istemeye
çalıştığımızda sorunlar, engeller tamda bu noktada başlıyor. Her yaş döneminin
belirli başlı gelişim ödevleri vardır. Yani 7- 11 yaş aralığında beklenilen
okuma yazma gibi becerileri, beş yaşındaki çocuğun yapması için bir beklentiye
girmemeliyiz. Hürriyette geçen hafta bir yazı vardı. Eğitim-Sen eski Genel
Başkanı Alaaddin Dinçer, “Şimdi mevsimin bahara dönmesi ve havaların ısınması
ile birlikte oyun çağında olan bu çocukları sınıflarda tutmak kolay olmayacak.
İlgilerini 1’inci sınıf müfredatında belirlenen hedeflere odaklamak daha da
zorlaşacak. Ayakları sırada yere değmeyen çocukları günlerce sınıfta tutmaya ve
sırada oturtmaya çalıştığı, günlük zamanlarının büyük bir bölümü bu çocukları
oyalamakla geçen öğretmenlerin sınıf içi etkinlikler noktasında işlerinin
güçleşeceği, iş yüklerinin artacağı da bir gerçek” diyor yazıyordu. Bunu gerçekten
kendi gözlerimle gözlemledim. Geçtiğimiz hafta TEGV’de verdiğim etkinliğe,
birinci sınıfa giden beş yaşındaki çocuklar geliyor. Daha ağaç bile çizemeyen
çocuklar bırakın okuduğunuz kitabı dinlemeyi ellerinde kalem bile
tutamıyorlardı. Öğretmenlerine onların ilgisini çekmek için uyguladıkları bir
yöntem olup olmadığını sorduğumda hiç bir şey yapmayın katılmak istemiyorlarsa,
beş yaşında oldukları için uyum sorunu yaşıyorlar dedi. Şaşırdım ama bir şey
diyemedim tabi ki. Kayıp çocuk dediğimiz kısımda yer alacaklar ilerleyen
yaşantılarında. Öğrencilerin ilgilerini yitirmesi, öğretmenlerin de isteklerini,
heveslerini yitirmelerine neden oluyor ne yazık ki.
Eğitim denilince
öğretmen veya öğretmen adaylarının aklına ilk davranış değişikliği veya algıya müdahale etmek gelir. Peki bunu başarmak bu kadar kolay bir iş mi? Bir insanın
algısına müdahale etmek,düşünmesini, değişmesini sağlamak basit bir şey mi? Ön bilgiler bu noktada çok büyük bir önem
taşıyor. Ne biliyor? Bu sorunun cevabına göre ancak o algıya müdahale etmek
mümkün olacaktır. Bir çocuğun değişime karşı olduğunu gördüğünüzde,ilk
düşünülecek şey gelişim düzeyi değişime uygun mu? Sorusu olmalıdır. Aynılaştırma çabasından
kurtulunmalıdır. Yapabildikleri iyi tespit edilmeli ve oradan yola çıkarak
bireyselleştirilmiş eğitim planlanmalı ve uygulanmalıdır. Her çocuğa mutlaka
kendi öğrendiği şekilde öğretmemiz gerekili. Ancak, bunu izole edilmiş bir
sınıf ortamında yapmaya çalışmak, bilgiyi dört duvar arasında verip üst düzey
hiçbir yeteneğini ölçmeden öğrenilenin, bir davranış değişikliğine dönüşmesini
beklemek oldukça hayalci bir yaklaşım olacaktır. İyi bir gözlem her zaman bir
sınıfı kurtarmak için atılacak ilk adımdır.
Yorumlar
Yorum Gönder